İslamın Yolu
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.

Hazret-i Yusuf'un Güzel Kıssası

Aşağa gitmek

Hazret-i Yusuf'un Güzel Kıssası Empty Hazret-i Yusuf'un Güzel Kıssası

Mesaj tarafından Mareşal Paz 06 Şub. 2011, 21:29


Hazret-i Yusuf'un Güzel Kıssası 130139


Hazreti
Yakup, on iki oğlundan en küçüğü olan Yusuf aleyhisselâmı ileride
kendisine peygamberlik rütbesi verileceğini bildiği ve onda bu sebeple
üstün meziyetler gördüğü için daha çok seviyor ve ayrı bir alâka
gösteriyordu.

Bir gün Yusuf aleyhisselâm babasına dedi ki:

— Ey babacığım, ben rüyada on bir yıldız ile Güneş'i ve Ay'ı gördüm. Gördüm onları ki, bana secde ediyorlar!

Yakub aleyhisselâm ise şöyle dedi:

— Yavrum! Rüyanı kardeşlerine anlatma, sonra sana bir tuzak
kurarlar. Çünkü Şeytan insana belli bir düşmandır. Ve işte böyle rüyada
gördüğün gibi o yüksek ve parlak Semâ varlıklarının sana secde etmeleri
misâline benzer eşsiz bir seçiş ile Rabbin seni derleyip toplayıp
ayırarak halkın en şereflilerinin en yüksek makamında bulunan zatların
üstünde parlak bir makama getirecek. Yani rüya, istikbalin bir misâlini
görmektir. O misâl âleminde o büyük büyük yüksek cisimlerin sana secde
eder halde görünmesi temsil ve teşbih yoluyla şuna delâlet eder ki,
ileride Rabbin sana Peygamberlik verecek ve büyük büyük insanları senin
emrinde kılacak, onları sana boyun eğdirecek. Ve sana kişide meydana
gelen ve meydana geliş cihetiyle alâkası gizli bulunan sözlerin
hadisedeki meallerini tâyin etmek, rüya tabir eylemek veya vahiy ve
ilâhî işaretlerin kolay anlaşılmayan inceliklerini anlamak veyahut
onlardan ileride varacağı hakikati anlamak ilminden şanlı bir hisse
verecek ve binaenaleyh sen de benim bu söylediklerimin hak olduğuna
muttali olacaksın ve kesbî ilimle değil vehbî ilimle böyle tâbirler
tefsirler yapıp şan alacaksın. Hem sana hem Yakub Oğullarına nimetini
tamamlayacak ki, daha önce iki atan ibrahim ve Ishak'a tamamladığı gibi.
Rabbin seni böylece peygamberliğe muvaffak kılmış Dünya ve Ahiret'te
tam bir şeref ve şana mazhar kılmıştır. Şüphe yok ki Rabbin bir
Alîm'-dir, bir Hakîm'dir. Her şeyi bilir, olmuşu da bilir, olacağı da
bilir ve yaptığını ilim ve hikmetle yapar. Onun için kimin seçilmeye
lâyık olduğunu da bilir.

İşte rüyanın kısaca tevili bu idi. Tafsilâtlı olarak tevili ise ileride meydana gelecek hâdiselerdi.

Hazreti Yusuf'un ana ve baba kardeşi olan bir kardeşi vardı ki, ismi
Bünyamin idi. Diğer on kardeşi ise yalnız baba bir kardeşleri idi. Bu
on kardeş de kendileri ile ana ve baba bir kardeş olmayan Hazreti Yusuf
ile Bünyamin'i kendilerinden adetâ kardeş saymayarak «Yusuf ve biraderi»
diye tâbir ederek onlardan bahsederlerdi.

Yusuf aleyhisselâmın üvey kardeşleri bir gün toplanıp dediler ki:

— Yusuf ve biraderi babamıza bizden daha sevgili, biz ise
birbirimizi çok iyi tutan bir kuvvetiz. Doğrusu babamız, belli ki
yanılıyor. Yusuf'u öldürün yahut bir yere atın ki, babanızın yüzü size
kalsın ve ondan sonra iyi bir kavim olasınız.

İçlerinden bir söz sahibi:

— Yusuf'u öldürmeyin de bir kuyu dibinde bırakın ki, kafilenin biri
onu bir buluntu olarak bulup alsın. Eğer yapacaksanız böyle yapın! dedi.


Bu teklifi uygun gören kardeşler, Yakub aleyhisselâm'a vardılar ve:

— Ey bizim pederimiz! Sen neden Yusuf hakkında bize inanmıyor, onu
bize güvenmiyorsunuz? Cidden biz onun için ricacıyız ki, yarın onu
bizimle beraber gönder, gezsin, oynasın. Şüphesiz biz onu gözetiriz.
Kendisine bir şey olmaz! dediler.

Yakub aleyhisselâm:

— Beni, onu götürmeniz her halde mahzun eder. Korkarım ki onu kurt yer de haberiniz olmaz! diye endişesini anlattı. Onlar:

— Allah'a yemin olsun ki, biz birbirimize bağlı bir kuvvet iken, onu
kurt yerse, böyle bir şey oluverse, biz o durumda çok hüsran çekeriz,
diye cevap verdiler ve Yusuf aleyhisselâmı beraberlerinde götürmeye
babalarını razı ettiler.

Bunun üzerine vaktâ ki, onu götürdüler ve kuyunun dibine koymaya
karar verdiler. Fakat âlemlerin sahibi Allahü Teâlâ, Yusuf aleyhisselâma
şöyle vahyetti:

— Yemîn olsun ki, sen onlara hiç farkında değiller iken, bu işlerini haber vereceksin!

Böylece kardeşleri Yusuf aleyhisselâmı kuyunun dibine bıraktılar ve
yatsı vakti ağlayarak babaları Yakup aleyhisselâm'ın yanına geldiler,
dediler ki:

— Ey pederimiz, biz gittik yarış ediyorduk, Yusuf'u eşyamızın
yanında bırakmıştık. Bir de baktık ki, onu kurt yemiş. Şimdi biz doğru
da söylesek sen bize inanmazsın. Bir de Yusuf aleyhisselâmın gömleğinin
üzerinde yalan bir kan getirmişlerdi.

Yakub aleyhisselâm:

— Yok, dedi. Nefisleriniz sizleri aldatmış ve bir işe sevketmiş.
Artık bir sabr-ı cemil ve Allah'dır ancak yardımına sığınılacak, sizin
bu söylediklerinize karşı, diye söyledi.

Yusuf aleyhisselâm bu halde kuyu içerisinde beklerken, öteden bir
kafile gelmiş, kuyuya sucularını göndermişlerdi. Sucu geldi, kovasını
kuyunun içine saldı:

— A... Müjde, bu bir oğlan! diye bağırdı.

Kafile Yusuf aleyhisselâmı tuttular, ticaret için gizlediler.
Sonunda değersiz bir bahâ ile onu bir kaç dirheme sattılar. Hakkında
rağbetsiz davranıyorlardı. Onu satın alan kimse ise Mısır Azizi

Yani veziri İtfir idi. Kendisinin zürriyeti olmayıp zevcesi Züleyha
ise bakire bulunuyordu. Itfır, Yusuf aleyhisselâmı zevcesine getirip:

— Buna güzel bak! Umulur ki, bize faydası olacaktır. Yahut evlât ediniriz kendisini, diye söyledi.

Yusuf aleyhisselâm kemal çağına erdiği zaman Allahü Teâlâ kendisine
hikmet ve peygamberlik ilmi bahşetti. O, öyle erişti, derken hanesinde
bulunduğu hanım onun nefsinden murad almak istedi ve kapıları
kilitleyip:

— Haydi seninim! dedi.

Yusuf aleyhisselâm ise bu teklif karşısında:

— Allah'a sığınırım! Doğrusu o benim efendim, bana güzel baktı.
Allah korusun o iyiliğe karşı böyle şey mi olur? Doğrusu zalimler felah
bulmaz. Döşeğe hainlik etmek, iyiliğe karşı kötülük, ihsana nankörlük
zulümdür. Senin dediğini yaparsak ikimiz de felah bulmayız.

Yusuf aleyhisselâmın efendisinin hanımı Züleyha ise cidden ona
niyetini kurmuş, ona tamamen gönlünü vermiş, bütün gayretiyle ona
kavuşmaya azmetmişti. Yusuf aleyhisselâm da ona kasdedip gitmişti amma
Râbbinin âyetini görmeseydi. Hazreti Yusuf hanımın arzusuna muvafakat
etmedi amma bu onun erkeklik his ve kuvvetinin eksikliği gibi
tabiatından bir noksanlık olduğundan dolayı değil, Rabbinin delilini
yani bu işin haram olduğunu, çirkinliğini bütün hakikatiyle o anda bile
müşahede ediyordu da kaçınıyordu. Yoksa bu helâl olsa idi, o da ona
azmetmiş gitmişti.

Vuslat olmayınca ikisi bir kapıya koştular, Züleyha Yusuf
aleyhisselâmın gömleğini arkasından yırttı. Kapının yanında Züleyha'nın
beyine rastgeldiler ve Züleyha hemen:

— Senin ehline fenalık yapmak isteyenin cezası zindana konulmaktan,
veya elîm bir azâbdan başka nedir? diye suçu Yusuf aleyhisselâmın
üzerine atmaya kalkıştı.

Hazreti Yusuf bu itham karşısında:

— O kendisi, benim nefsimden arzu almak istedi, diye bunu reddetti.

Hâdisenin böyle gelişmesinden sonra kimin suçlu olup olmadığı
araştırılmaya başlanınca, Züleyha'nın yakınlarından bir şahid de şöyle
şahidlik etti:

— Eğer Yusuf'un gömleği önden yırtılmış ise, Züleyha doğru söylüyor
da Yusuf yalancılardandır. Yok eğer gömlek arkadan yırtılmış ise,
Züleyha yalan söylemiş de Yusuf doğrulardandır, dedi.

Zira odadan önce Yusuf aleyhisselâm kaçmak istemiş, Züleyha ise onun
gömleğini arkadan tutarak çekiştirmiş ve çıkmasını önlemek istemiş idi.
Bu çekişme sırasında da gömlek yırtılmıştı.

Aziz baktı ki Yusuf aleyhisselâmın gömleği arkasından yırtılmış:



En son Mareşal tarafından Paz 06 Şub. 2011, 21:40 tarihinde değiştirildi, toplamda 1 kere değiştirildi
Mareşal
Mareşal
Site Kurucusu
Site Kurucusu

Mesaj Sayısı : 337
Tecrübe Puanı : 5994
İtibar : 0
Kayıt tarihi : 16/09/10
Yaş : 66
Nerden : Türkiye

https://hoymakgil.forum.st

Sayfa başına dön Aşağa gitmek

Hazret-i Yusuf'un Güzel Kıssası Empty Hazret-i Yusuf'un Güzel Kıssası

Mesaj tarafından Mareşal Paz 06 Şub. 2011, 21:30


Hazret-i Yusuf'un Güzel Kıssası 130139


Anlaşıldı, dedi. O, siz kadınların hilenizden, her halde sizin hileniz
çok büyük. Yusuf, sakın bundan hiç bahsetme, sen de kadın, günahına
istiğfar et. Cidden sen büyük günahkârlardan oldun! diye söyledi.

Fakat şehirde bir takım kadınlar da:

— Aziz'in karısı, delikanlısının nefsinden murad istiyormuş, ona
aşkından yüreğinin zarı çatlamış, kadın besbelli çıldırmış diye
konuşmaya başladılar.

Züleyha kadınların bu gizliden gizliye yaptıkları dedikodularını
işittiği zaman, onlara dâvetçi gönderdi ve kendileri için dayalı döşeli
bir sofra hazırladı. Kadınların her birinin eline de birer bıçak verdi.
Beri taraftan da Yusuf aleyhisselâm'a:

— Çık karşılarına! dedi.

Kadınlar Yusuf aleyhisselâmı o güzelik içerisinde görür görmez çok
büyüttüler, ona hayran hayran bakacağız diye ellerini doğradılar ve:

— Hâşâ, dediler. Allah için bu bir insan değil, apaçık bir güzel Melek!

Bunun üzerine Züleyha:

— İşte bu gördüğünüz, hakkında beni kötülediğinizdir. Yemîn ederim
ki, ben bunun nefsinden murad istedim de o temiz bir fikirle bundan
kaçındı. Yine yemîn ederim ki, eğer emrimi yerine getirmezse mutlak
zindana atılacak ve mutlak, muhakkak zelillerden olacaktır! dedi.

Bu durum karşısında Yusuf aleyhisselâm:

— Ey Rabbim! Zindan bana bunların davet ettikleri işten daha
sevimli, eğer sen benden bu kadınların tuzaklarını uzaklaştırmazsan, ben
onların sevdasına düşerim ve cahillerden olurum, diye niyaz etti.

Bunun üzerine Allahü Teâlâ duasını kabul buyurdu da, o kadınların
tuzaklarını bertaraf etti. Hakikat o, öyle işitici, öyle bilicidir.

Sonra bu kadar delilleri gördükleri halde, Aziz ve "adamlarına şu görüş galip geldi:

— Her halükarda Yusuf'u bir müddet zindana atsınlar!

Yusuf aleyhisselâm ile beraber zindana iki delikanlı daha girmişti. Birisi:

— Ben kendimi rüyada görüyorum ki, şarap sıkıyorum, dedi.

Diğeri de:

— Ben rüyada kendimi görüyorum ki, başımın üzerinde ekmek
götürüyorum, onu da kuşlar yiyor, dedi ve bize bunların tâbirini haber
ver! Çünkü biz seni mahsûllerden olarak görüyoruz, diye söylediler.

Hazreti Yusuf dedi ki:

— Size rızıklanacağınız bir yiyecek gelecek de, her hâlde o
gelmezden önce ben size bunun tâbirini haber vermiş bulunurum. Bu, bana
Rabbimin öğrettiklerindendir. Çünkü ben, Allah'a inanmayan ve hep
âhireti inkâr edenlerden ibaret bulunan bir kavmin milletini bıraktım.
Atalarım İbrahim ve İshak ve Yakub'un milletine uydum. Bizim Allah'a hiç
bir şeyi ortak koşmamız olmaz. Bu bize ve insanlara Allah'ın bir
fazlıdır. Lâkin insanların ekserisi şükretmezler.

Ey benim, zindan arkadaşlarım, değişik bir çek ilâhlar mı
hayırlıdır, yoksa hepsine galip ve kahhar olan bir Allah mı? Sizin
Allah'dan başka taptıklarınız bir takım kuru isimlerden ibarettir ki,
onları siz ve atalarınız takmışınızdır. Yoksa, Allah, onlara öyle bir
saltanat indirmemiştir. Hüküm ancak Allah'ındır. O, size kendisinden
başkasına tapmamanızı emretti. Doğru ve sabit din budur. Lâkin
insanların çoğu bilmezler.

Ey benim zindan arkadaşlarım! Gelelim rüyanıza: Biriniz efendisine
yine şarap sunacak, diğeri de asılacak, kuşlar başından yiyecek, işte
fetvasını istediğiniz emir hâllölundu.

Bir de bunlardan, kurtulacağını zannettiğine, Efendinin yanında beni
an,- diye söyledi. O kimseye de Şeytan, efendisine söylemeyi unutturdu
da Yusuf aleyhisselâm senelerce zindanda kaldı.

Fakat Allahü Teâlâ kurtuluşunu murad ettiği zaman da bakın nasıl bir sebep yarattı:

Bir gün hükümdar:

— Ben rüyada görüyorum ki, yedi semiz inek, bunları yedi zayıf yiyor
ve yedi yeşil başaklı, diğer yeri de kuru. Ey efendiler, siz rüya tâbir
ediyorsanız, bana rüyamı halledin! dedi.

Toplanan heyet dediler ki:

— Rüya dediğin demet demet hayâllerdir. Biz ise hayâllerin tevilini bilmiyoruz!

Bu sırada Yusuf aleyhisselâmın zindanda rüyasını tâbir ettiği
kurtulan kimse, nice zaman geçtikten sonra Hazreti Yusuf'u hatırladı da:


— Ben, size onun tevilini haber veririm, beni gönderin! dedi. Sonra zindanda Yusuf aleyhisselâma gelerek:

— Yusuf! Ey Sıddik! Bize şunu hallet: Yedi semiz inek, bunları yedi
zayıf yiyor ve yedi yedi başaklı, diğer yedi de kuru. Ümit ederim ki, o
insanlara cevab ile dönerim, gerektir ki, senin de kadrini bilirler,
dedi.

Hazreti Yusuf cevaben dedi ki:

— Yedi sene mutad olduğu üzere mahsul ekeceksiniz, biçtiklerinizi
başağında bırakınız, biraz yiyeceğinizden başka tabi. Sonra onun
arkasından yedi kurak sene gelecek, önce biriktirdiklerinizi yiyip
götürecek, biraz saklayacağınızdan başka tabi. Sonra onun arkasından bir
yıl gelecek ki, halk onda sıkıntıdan kurtulacak, sıkıp sağacak!

Yusuf aleyhisselâmın bu tâbirini duyan hükümdar: — Getirin bana onu! dedi.

Bunun üzerine zindandan çıkarmak için kendisine adam gelince, Hazreti Yusuf:

— Haydi, efendine dön de sor ona: O ellerini doğrayan kadınların
maksadları neymiş? Şüphe yok ki, Rabbim onların hilelerini bilicidir,
dedi.

Melik de o kadınlara:

— Derdiniz ne idi ki, o vakit Yusuf'un nefsinden murad almaya kalktınız? dedi. Onlar:

— Hâşâ, dediler. Allah için biz onun aleyhinde bir fenalık bilmiyoruz.

Azizin karısı Züleyha da:

— Şimdi hak ortaya çıktı. Onun nefsinden ben murad almak istedim. O
ise şüphesiz doğrulardandır. Bu işte şunun için ki, bilsin, hakikaten
ben, ona gıyabında hıyanet etmedim ve hakikaten Allah hainlerin hilecini
muvaffakiyete erdirmez, dedi.

Yusuf Aleyhisselâm buyurdu:

— Ben, nefsimi temize çıkarmıyorum. Çünkü nefis cidden kötülüğü
emreden bir kumandandır. Ancak Rabbimin rahmetiyle muamele ettiği
müstesna. Çünkü Rabbimin mağfiret ve rahmeti çok büyüktür! dedi.

Hak böyle açığa iyice çıktıktan sonra hükümdar da:

— Getirin onu bana ki, kendime hass kılayım, kendim için tahsis edeyim! dedi.

Bunun üzerine vaktâ ki Yusuf aleyhisselâm ile konuştu ve:

— Sen bu gün, nezdimizde cidden bir mevki sahibisin, eminsin! dedi.

Hazreti Yusuf da:

— Beni arz hazineleri üzerine memur tâyin et. Çünkü ben iyi korur, iyi bilirim, dedi.

İşte bu şekilde Hazreti Yusuf Allahü Teâlâ'nın lütfuyla Mısır'da
makam tutup, şanlı bir emniyetle hazinelerin başına geçmiş oluyordu.

Bir de Yusuf aleyhisselâmın kardeşleri çıkageldiler ve yanına
girdiler. Hazreti Yusuf derhal onları tanıdı. Onlar ise kendisini
tanımıyorlardı. Hazreti Yusuf'un kardeşleri de onun daha önce hükümdara
haber verdiği kıtlık seneleri zuhur ettiği zaman zahire için her
taraftan gelip müracaat edenler gibi ona müracaat etmişlerdi, işte
görüşme bu esnada olmuştu. Hazreti Yusuf kardeşlerini bütün
hazırlıklarıyla teçhiz etti ve tam uğurlayacağı sırada:



En son Mareşal tarafından Paz 06 Şub. 2011, 21:38 tarihinde değiştirildi, toplamda 2 kere değiştirildi
Mareşal
Mareşal
Site Kurucusu
Site Kurucusu

Mesaj Sayısı : 337
Tecrübe Puanı : 5994
İtibar : 0
Kayıt tarihi : 16/09/10
Yaş : 66
Nerden : Türkiye

https://hoymakgil.forum.st

Sayfa başına dön Aşağa gitmek

Hazret-i Yusuf'un Güzel Kıssası Empty Hazret-i Yusuf'un Güzel Kıssası

Mesaj tarafından Mareşal Paz 06 Şub. 2011, 21:32


Hazret-i Yusuf'un Güzel Kıssası 130139








Bana, sizin babanızdan olan bir kardeşi getirin. Görüyorsunuz ya ben,
ölçeği tam ölçüyorum ve ben misafirperverlerin en faydalısıyım. Eğer onu
bana getirmezseniz, artık benim yanımda size bir kile zahire yok ve
bana yaklaşmayın, dedi.

Hazreti Yusuf'un istediği Bünyamin idi ve onlar da bundan söz edildiğini anlamışlardı.

Onlar da cevaben dediler ki:

— Her halde onun için babasından izin almaya çalışacağız, babası
bırakmak istemez ama her hâlde biz onu yanından almaya muvaffak oluruz.

Hazreti Yusuf kendi uşaklarına da:

— Onların sermayelerini de yüklerinin içine koyuverin. Belki
ailelerine döndükleri zaman bu ayrıca yapılan ihsanı anlarlar da yine
gelirler, dedi. -

Bu şekilde Hazreti Yusuf'un kardeşleri babaları Yakub aleyhisselâm'a döndüler ve:

— Ey pederimiz! Bizden ölçek menedildi. Bu defa kardeşimiz
Bünyamin'i bizimle beraber gönder ki ölçüp alalım. Her halde biz onu
muhafaza ederiz, dediler.

Hazreti Yakub:

— Hiç ben onu size inanır, güvenir miyim? Bundan önce onun kardeşi
Yusuf'u emânet ettiğim gibi artık size güvenir miyim? O zaman «koruruz»
demiştiniz, hani ne oldu? Ancak en hayırlı muhafız Allah'-dır ve en
büyük rahmet sahibidir, dedi.

Derken Hazreti Yakub'un oğulları yüklerini açtılar, baktılar ki sermayeleri de kendilerine iade edilmiş! Bunun üzerine:

— Ey pederimiz! Daha ne isteriz? İşte sermayemiz de bize geri
verilmiş. Yine ailemize erzak getiririz, kardeşimiz Bünyamin'i de
muhafaza eder, hem onun için de bir deve yükü fazla alırız ki bu az bir
şey dediler.

Yakub aleyhisselâm:

— Onu, asla sizinle beraber göndermem. Tâ ki Allah'dan bana bir
mîsak veresiniz, Allah'a yemîn edesiniz. Onu her halû karda bana
getireceksiniz. Her taraftan çevrilip çaresiz kalsanız dahi, dedi.

Onlar da Allah'dan mîsaklarını verip onun üzerine yemîn ettiler. Hazreti Yakub:

— Allah söylediklerimize karşı vekil! dedi ve devamla, ey
yavrularım! Bir kapıdan girmeyin de ayrı ayrı kapılardan girin. Bununla
beraber ne yapsam, sizden hiç bir şeyde Allah'ın takdir ettiğini
defedemem. Hüküm ancak Allah'ındır. Ben O'na tevekkül ettim. O'nun için
bütün tevekkül sahipleri Allah'a tevekkül etmelidir, diye söyledi.

Hazreti Yakub'un evlâtları babalarının emrettiği yerden Mısır'a
girdiler. Oradan şehre girmeleri onlardan Allah'ın takdirlerinden hiç
bir şeyi defetmiyordu. Ancak Hazreti Yakub'un nefsindeki bir haceti kaza
etmişti. Yani sadece onun düşündüğü bir tedbir yerine gelmişti. Yoksa
ileride onların başına gelecek olanlardan hiç birine mâni olmamıştı.

Kardeşleri, Yusuf aleyhisselâmın huzuruna girdikleri zaman:

— İşte emrettiğin biraderimizi, getirdik! diye Bünyamin'i takdim ettiler. O da:

— İyi ettiniz, isabet eylediniz, onu nezdimde bulacaksınız! dedi, kendilerine ikram etti.

Sonra onlara bir ziyafet verdi ve ikişer ikişer sofraya oturttu. Bünyamin ise tek kaldı. Tek kalınca da:

— Şimdi kardeşim Yusuf sağ olsaydı o da beni beraberinde oturturdu, dedi ve ağladı.

Yusuf aleyhisselâm da:

— Biraderiniz tek kaldı, dedi ve onu yanına alıp kendi sofrasına oturttu.

Sonra yine her ikisine ayrı ayrı birer yatak odası tahsis etti.

— Bunun ikincisi yok, binaenaleyh bu da benim yanımda olsun, diyerek
kendi odasına götürdü, koklaya koklaya yanında yatırdı.

Sabah oldu. Yusuf aleyhisselâm Bünyamin'e evlâdı olup olmadığını sordu, o da:

— On oğlum var, hepsinin isimlerini kaybolan kardeşim Yusuf'un
isminden müştak olarak koydum, diye cevap verdi. Bunun üzerine Hazreti
Yusuf:

— O kaybolan kardeşine karşılık olarak ben kardeşin olsam hoşuna gider mi? dedi. Bünyamin de:

— Senin gibi bir kardeşi kim bulabilir? Amma ne çare ki sen Yakub ve Rahil'den doğmuş değilsin! diye içini çekti.

O zaman Hazreti Yusuf ağladı, kalkıp kardeşinin boynuna sarıldı ve kendinin hakikî hüviyetini tanıttı da:



En son Mareşal tarafından Paz 06 Şub. 2011, 21:36 tarihinde değiştirildi, toplamda 1 kere değiştirildi
Mareşal
Mareşal
Site Kurucusu
Site Kurucusu

Mesaj Sayısı : 337
Tecrübe Puanı : 5994
İtibar : 0
Kayıt tarihi : 16/09/10
Yaş : 66
Nerden : Türkiye

https://hoymakgil.forum.st

Sayfa başına dön Aşağa gitmek

Hazret-i Yusuf'un Güzel Kıssası Empty Hazret-i Yusuf'un Güzel Kıssası

Mesaj tarafından Mareşal Paz 06 Şub. 2011, 21:34


Hazret-i Yusuf'un Güzel Kıssası 130139








— Ben, ben cidden senin o kaybolan kardeşinim. Bu itibarla artık
aldırma kardeşlerinin geçmişte yaptıklarına ve bu defa da benim
adamlarımın yapması kararlaştırılan muameleye gücenme, mahzun olma ve bu
anlattıklarımı kimseye sezdirme, duymamış gibi ol, diye tenbih etti ve
macerayı anlattı.

Hazreti Yusuf daha sonra kardeşlerini bütün hazırlıkları ile
donattığı vakit, su kabını kardeşi Bünyamin'in yükü içerisine koydu.
Sonra da adamlarından birisi bağırdı.

— Ey kervan! Siz her hal de hırsızlık etmişsiniz.

Bunun üzerine Hazreti Yusuf'un kardeşleri bu çağıranlara dönüp:

— Ne arıyorsunuz siz? dediler.

Onlar da:

— Hükümdarın su kabını, ölçeğini arıyoruz. Onu getirene bir deve
yükü bahşiş var ve ben onun verileceğine dair kefilim, diye biri cevap
veriyor.

Fakat onlar:

— Allah'a yemîn olsun ki, size muhakkak malûmdur ki biz arzda fesad
çıkarmak için gelmedik, hırsız da değiliz! dediler. Hazreti Yusuf'un
adamları:

— Şimdi yalancı çıkarsanız cezası nedir? diye sordular. Onlar da:

— Cezası, kimin yükünde çıkarsa işte, o onun cezasıdır. Biz nankörlere böyle ceza veririz, dediler.

Bunun üzerine Bünyamin'in yükünden önce diğer kardeşlerinin yükleri
aranmaya başlandı, sonra Hazreti Yusuf o kaybı Bünyamin'in yükü
içerisinden çıkardı.

İşte Hazreti Allah, Yusuf aleyhisselâm için böyle bir tedbir
yapmıştı. Hükümdarın ceza kanununda Yusuf aleyhisselâm kardeşini ancak
bu şekilde bir yolla atabilmesi mümkündü.

Bünyamin'in kardeşleri, kaybın onun yükünde çıkması üzerine:

— Eğer o çalmış bulunuyorsa, bundan evvel onun kardeşi —Yusuf da çalmıştı, dediler.

Bundan kastettikleri ise şu idi ki, Yusuf aleyhisselâmın anasının
babası bir puta tutkunmuş, Hazreti Yusuf çocukken anasının emriyle o
putu gizlice almış ve kırmış idi.

Hazreti Yusuf bu ithamdan acılık hissetmedi değil, fakat içinde
gizledi, sabretti ve onların kusurlarına bakmadı da kendi kendine:

— Siz fena bir mevkîdesiniz. Bu düştüğünüz durumdan dolayı mahcub
oldunuz. Bu bakımdan böyle bir anda hiddetle ağzınızdan kaçırdığınız bu
lâfınıza tahammül gerekir, isnad ettiğiniz vasıfları da Allah bilicidir.
Ben ve kardeşim Bünyamin biliyoruz, Allahü Teâlâ da biliyor ki, hakikat
sizin dediğiniz gibi değil, bizden hırsızlık sâdır olmamıştır. O halde
sizin asılsız sözünüzden niçin alınayım? diye söylendi.

Bünyamin'in kardeşleri hiddeti ve şaşkınlığı bir an bırakıp şefaat
ve rica yoluna dökülerek ellerinden aldırdıkları kardeşlerini kurtarmak
için kendilerini fedaya razı olarak:

— Ey şanlı Aziz! dediler, emîn ol ki bunun büyük bir ihtiyar babası
var, onun için yerine birimizi al. Çünkü biz seni ihsan sahiplerinden
görüyoruz.

Fakat:

— Allah saklasın; eşyamızı yanında bulduğumuz kimseden başkasını
alıkoymamızdan. Çünkü öyle yaparsak biz, haddi aşanlardan oluruz!
cevabını aldılar ve çaresiz kaldılar.

Ümitlerini kesince, fısıldayarak çekildiler ve büyükleri dedi ki: —
Babanızın aleyhinizde Allah üzerine mîsak, yemîn almış olduğunu, bundan
önce Yusuf hakkında işlediğiniz suçu bilmiyor musunuz? Artık ben buradan
ayrılmam, tâ babam bana izin verinceye veya Allâhü Teâlâ hakkımda bir
hüküm tâyin edinceye kadar ki, o hüküm sahiplerinin en hayırlısıdır. Siz
dönün babanıza deyin ki:

— Ey bizim babamız! İnan oğlun Bünyamin hırsızlık etti. Biz ancak
bildiğimize şahidlik ediyoruz. Yoksa gaybın hafızları değiliz. Hem
bulunduğumuz şehre, sor, hem içinde geldiğimiz kervana. Emîn ol ki, biz
cidden doğru söylüyoruz.

Bünyamin'in kardeşleri gelip babaları Yakub aleyhisselâma kararlaştırdıkları şekilde söylediler amma hazreti Yakub:

— Yok, size nefsiniz bir iş yaptırmış. Artık, sabr-ı cemil yakındır
ki, Allah bana hepsini bir getire. Hakikat bu ki, O, bilici ve
hükmedicidir, dedi ve onlardan yüz çevirip:

— Ey kederim Yusuf! diye gamlanmaya başladı ve gözlerine ak düşüp cihanı görmez oldu.

Artık üzüntüsünden yutkunuyor, yutkunuyordu. Bu durumu görenler:.

— Allah'a yemîn olsun ki, hâlâ Yusuf'u anıp duruyorsun! Nihayet
gamdan eriyeceksin veya helak olanlara karışacaksın, dediler. Hazreti
Yakub:

— Ben, dedi, dolgunluğumu, hüznümü ancak Allâhü Teâlâ'ya şikâyet
ederim ve Allah'dan sizin bilemiyeceğiniz şeyler bilirim. Ey oğullarım
haydi gidiniz de, Yusuf ile kardeşinden bir haber almak için bütün
hislerinizle çalışınız, araştırınız. Allah'ın darlıkları aşacak,
sıkılmış sinelere nefes aldırıp ferahlık verecek lütuf ve rahmetinden
ümitsizliğe kapılmayın.

Bunun üzerine Hazreti Yusuf'un huzuruna geldiler ve :

— Ey şanlı Vezir! Bize ve ailemize güçlük bulaştı, pek mühim olmayan
bir sermaye ile geldik, yine bize tam ölçü ver ve bize tasadduk buyur.
Çünkü Allah, tasadduk edenlere mükâfatını verir, dediler.

Hazreti Yusuf kardeşlerinin halinde kemâle doğru bir değişiklik ve
uyanış hissetmiş ve artık onlara kendisini tanıtma zamanının geldiğini
anlamıştı. Binaenaleyh onlara:

— Siz, biliyor musunuz? Cahilliğiniz zamanında Yusuf'a ve kardeşine ne yaptınız? diye sordu.

Bu beklenmedik tanıtma karşısında hayrete düşen kardeşleri :

— A, a, sen, sen Yusuf musun? dediler. Hazreti Yusuf :

— Ben, Yusuf'um, bu da kardeşim. Allah bize lütfuyla nimetler ihsan
buyurdu. Hakikat bu ki, her kim Allah'dan korkar ve sabrederse her halde
Allah, muhsinlerin ecrini zayi etmez! dedi.

Kardeşleri :

— Allah'a yemîn olsun ki, Allah seni bize üstün kıldı. Biz doğrusu büyük suç işlemiş idik, dediler. Hazreti Yusuf :

— Size karşı bugün bir tekdir yoktur. Allah, sizi mağfireti De
bağışlar. O, erhamürrahimîn'dir. Şimdi siz benim şu gömleğimi götürün de
babamın yüzüne bırakın, gözü açılır ve bütün taallukâünızla toplanıp
gelin bana, diyerek onlara karşı kendi hakkını da afvetmiş oluyordu.

Yakub Oğullarının kafilesi Mısır'dan ayrılıp Kenan iline doğru yola çıktığı zaman Hazreti Yakub :

— Ben cidden Yusuf'un kokusunu duyuyorum, inanın bana. Beni bunak
yerine koymasaydınız, bana bunaklık isnad etmeseydiniz. Yusuf'a olan
hasretimi ve hüznümü mânâsız bulmayıp takdir etseydiniz, bu sözüme
inanırdınız! diye haber verdi.

Fakat o gafil insanlar :

— Allah'a yemîn olsun ki, sen cidden o eski şaşkınlığında devam
ediyorsun! diyerek hâlâ «Yusuf!» diye sayıklamasını kınadılar. Ancak ne
zaman ki hakikaten kervan gelip müjdeci Yusuf aleyhisselâmın gömleğini
babasının yüzüne bırakıverdi, hemen Hazreti Ya-kub'un gözleri açılıverdi
de:

— Ben size, Allah'dan sizin bilemeyeceklerinizi bilirim, demedim mi?
Şimdi anladınız mı Allah, ne büyük ve Peygamberlik ne hakikattir! dedi.


O vakit gelmiş olan oğulları hepsi birden:

— Ey bizim babamız, bizim günahlarımız için mağfiret talebiyle dua
ediver. Biz hakikaten suçlu idik. Şimdi ise çok pişman olduk! dediler. .


Bununla beraber Yakub aleyhisselâm hemen dua edivermedi de : —
Yakında sizin için Rabbime dua ederim. Şüphe yok ki, O'dur, O, ancak
mağfiret edici ve rahmet edici, dedi.

Hazreti Yakub bu suretle kendi afvını işaret etmekle beraber
Allah'dan istiğfarını seher vakti veya Cuma gecesi gibi bir kabul
vaktini gözettiği için ve daha doğrusu Hazreti Yusuf'la onları
helâllaştırıncaya veya onun afvını anlayıncaya kadar tehir etmişti.
Çünkü mazlumun afn mağfiretin şartıdır.

Yakub aleyhisselâm ve hanedanı; Hazreti Yusuf'un istediği gibi
Mısır'a hareket edip yanına vardılar. Hazreti' Yusuf ve hükümdar
yanlarında dört bin asker ve devlet adamı ve bütün Mısır ahalisi ile
onları karşılamaya çıkmışlardı. Hazreti Yakub karşıdan Yehuda'ya
dayanarak yürüyordu. Karşılamaya gelen ahaliye ve atlıların ihtişam ve
kalabalığına karşıdan bakıp : — Ey Yehuda, şu gelen Mısır'ın Firavunu
mu? diye sordu, O da:

— Hayır, oğlun! diye cevap verdi.

Yaklaştıklarında Hazreti Yusuf'tan evvel Yakub aleyhisselâm selâm verdi de:

— Selâm sana, ey hüzünleri gideren! dedi.

Hazreti Yusuf ebeveynini kucakladı, boyunlarına sarılıp bağrına
basarak hususî yerinde istirahat ettirdi. Bu karşılayış yerinde
oluyordu. Daha sonra:

— înşaallah, hepiniz emniyet içerisinde Mısır'a giriniz, dedi.
Böylece Mısır'a girdiler ve annesiyle babasını kendisinin bir taht gibi
olan yüksek köşkünün üzerine çıkıp izzet ve ikramda bulundu. Hazreti
Yusuf için anne, babası ve kardeşleri Allah'a şükrolması için secdeye
kapandılar, işte o zaman Yusuf aleyhisselâm:

— Ey babacığım, işte bu önceden gördüğüm ve senin tâbirini yaptığın
rüyamın tevili! Onu Rabbim hakikaten hak kıldı, Bana lütuf ve ihsan
eyledi. Çünkü beni zindandan kurtardı ve sizi sahadan getirdi. Benimle
kardeşlerimin arasını Şeytan dürtüştürdükten sonra böyle öldü. Yani
benimle kardeşlerim arasında geçen ve kaale alınmaması lâzım gelen
macera ne benden ne de onlardan değil, aramızı bozmak için Şeytanın
dürtmesinden kandırmasından idi. Fakat kardeşlerin arasına Şeytanın
sokulması ne büyük bir belâ idi. Eğer Allah'ın ihsanı yetişmese idi, ne
fenalıklar olmazdı. Binaenaleyh böyle bir belâdan sonra Rabbimin bu
ihsanları ne büyük ihsandır. Hakikaten Rabbim dilediği emir için tedbiri
ne güzel, ne hoş, ne incedir. Hakikaten O, ancak O'dur hikmet ve ilim
sahibi.

Ey Rabbim, sen bana mülkten bir nasib verdin ve hadiselerin
tevilinden bana bir ilim öğrettin. Gökleri ve yeri yaratan Rabbim! Benim
dünya ve âhirette velîm sensin, beni müslim olarak al ve beni salihler
zümresine ilhak buyur!

Hazreti Yusuf babasının elinden tutup hazineleri gezdirmiş, altın,
gümüş, cevherler, elbise, silâh vesaire hazinelerini dolaştıktan sonra
yazı yazılacak kırtasiye hazinesine vardıkları zaman, Hazreti Yakub : —
Ey oğlum, bunlar dururken şu sekiz merhalelik mesafeden bana bir mektub
yazmadın ha! Bu ne ilişiksizlik? demiş. Hazreti Yusuf da:

— Bana Cebrail öyle emretti! diye cevap vermiş. Babası:

— Peki iyi amma neye sormadın, sen ona benden daha üstünsün? demiş
ve böylece tekrar sual etmişti. Bunun üzerine Hazreti Cebrail:

— Sen, korkarım ki Yusuf'u kurt yer, dediğinden dolayı Allahü Teâlâ
bana öyle emretti ve «Benden korksa idin» buyurdu, diye cevap verdi.

Hazreti Yakub oğlu Hazreti Yusuf ile beraber yirmi dört sene
yaşamış, sonra vefat etmiş ve Şam tarafında babası îshak aleyhisselâmın
yanına defnolunmasım vasiyet etmiş, Hazreti Yusuf da bizzat kendisi
gidip babasını oraya defnedip geri dönmüş, sonra da Mısır'da yirmi üç
sene daha yaşamıştı.

(Yûsuf Sûresi)
Mareşal
Mareşal
Site Kurucusu
Site Kurucusu

Mesaj Sayısı : 337
Tecrübe Puanı : 5994
İtibar : 0
Kayıt tarihi : 16/09/10
Yaş : 66
Nerden : Türkiye

https://hoymakgil.forum.st

Sayfa başına dön Aşağa gitmek

Sayfa başına dön

- Similar topics

 
Bu forumun müsaadesi var:
Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz